16 Şubat 2013 Cumartesi

Kendim İle Dertleşme. Abdullah Oral Şiirleri



Kendimle Dertleşme

Dertleştim içimde deli ozanla
Hayat güzel ya ben bunaldım dedi!
Yüreğini açıp güldü acıyla
Bu topraktan ödünç can aldım dedi!

Yıllarca kahrını çektim beylerin
Özlemi içime sığmaz köylerin
Hasret dile vurur türkü söylerim
Ondan şiirlere yöneldim dedi!

Çelik olduk ocaklara sürdüler
Hak dedikçe her gün acı verdiler
Yargısız dalımda gülü kırdılar
Ben kendime bile sanaldım dedi!

Bilmem ki ne deyip ne söylemeli
Haniya adalet mülkün temeli,
Bu değilmiydi ki zulmün emeli
Ben kan taşıyan bir kanaldım dedi

Zalimin elinde güller solarken
Testimi kırdılar suyum dolarken
Odtü de vuruldum sessiz ölürken
İnsanı sevmekle yanıldım dedi!

Yargıçlar halime şöyle baktılar
Durup düşünmeden kibrit çaktılar
Her celsede bana kıyıp yıktılar
Yıkılmaz dağ iken yenildim dedi!

Yurtlarda üstüme geldi kaçıklar
Şimdi aç ve işsiz bizim çocuklar
Gayrı üşütüyor sarı sıcaklar
Vurguniyim, deli, denildim dedi!




Yaşamdan Üşüdük

Bir zamanlar çocuktuk
Bizimde dağlarımız vardı
Dağlarda gezer Mantar toplardık
Bazen arı kovanına rastlardık
Aç bebelerin memeye saldırması gibi
Kovandan sızan “bal”a üşüşürdük.

Şimdi şehirlerdeyiz.
Duygularımız tutsak benliğimiz esir
Makinelere dişli diye takıldık
Her sabah kendi yüreğimizi çektik çarmıha
Açlığa katık ediyoruz eksoz gazlarını!
               Yaşamdan üşüttüler bizi….

Kendin Olabilmek

İçinden geçip gittiğimiz seneler misali,
                                            zaman!
Sonu gelmeyen bir film şeridi gibi
Birine biten başlangıçlar---
      diğerinde yeniden başlar.

Terk etmek istemesen de
Fark edemesin geçmişine kapanan gözlerini
Beyaz sayfalar arasındaki
             karalamalar kalır yarına.

Bir şiir / ya da notası yarım bir türkü,
Yani senden geriye kalan kısa bir öykü---
anlatır sessizliğinde seni, yaşarsın.

Kendin olabilmekte saklıdır yaşamın sırrı
Esiri olmamış san kör inançların
(Tanrının) - korkunun tutsağı olamamışsan,
Kendi benliğinle barışık olabilmektir asıl –
                          -Ki yaşarsın sonsuza.

Küllerimizden yoğrulur oyuncaklarımız.
Biz toprak yolların-
 tozlarında başladık yürümeye 
           Ki oyuncak küllerimiz e tutunarak...

Bir Bilinmez

İçimde sancılı hüznün dumanı
Esiyor yürekte sevda sözleri
Uzanır ellerim yorgun yıllara
Ayakların tutsağıdır yolların

Gözlerimde zamana yayılır derin uyku
Esir duyguların görünmez ufku
Sürgün hayallere yenik bakışlar
Dikeni acıtır kızıl güllerin

Ölüm yayılıyor tüm zamanlara
Yarını yaşamak umut bir yanda
Varır hayat dayanır olmazlıklara
Çizgilenir alnımda izi yılların

İşte bir bilmece bizdeki yaşam
Yığılır aynada yüzüme anılar
Gün yorarda kaçıramam benden ben beni
Kapılır giderin akışına sellerin

İstemesem de alır benden beni benliğim
Kendimden çok uzak geçti gençliğim
Bir bilinmeze vardı neden kaçtığım
Yokluğa açıldı bütün fallarım
Yasak Bizlere

Başımda sancılı dumanı hüznün
Geleceği anmak yasak bizlere
Yarına başlangıç o ilk günün
Sevdasına yanmak yasak bizlere

Şiirler tutuşur türküler yazsak
Sürgünüm yurdumda hayaller tutsak
Kör bir düğüm bilmem biz nasıl çözsek
Alev aldık sönmek yasak bizlere

Zaman bir pranga ayaklarımda
Ellerim ümide açık yarında
Henüz doğmamış ana karnında
Bebeye yüz dönmek yasak bizlere

Bilincin sırrını saldık dağlara
Çizgilenir döşte kanayan yara
Varıp ta dayanır olmazlıklara
İmkânsızı yenmek yasak bizlere

Yürekten silemem gülün rengini
Duygular benimle eder cengini
Vurgun, i başımda dağlar yangını
Enginlere inmek yasak bizlere

Hayalimde Sen Sarsın

Gece yüklü yarınlardan geçerken
Yarım kalmış bir ümitle bağlandım sana
Ellerinin sıcaklığına tutunarak
Gözlerinden yudumladım aşkı

Haydi, bırak hayalini ateşli kollarıma ki.
Ömür ağacımız yaprak dökmesin.
Sessizce soluklansın kollarımızda aşk
Duygular /  düşlerimin kızıllığınca yangın yüklü.

Uç verir mavi bulutların ötesinden hayat
Mor düşlerle süslenir gözlerimde hayallerin
Cenneti anımsatan yüzün ile/ oynaşır iken bakışlarım
Bir demet gül ümitle haykırır-
                               seni seviyorum….

Savrulur kollarımdan ateşi hayalin
Tutuşur karanlıkları ayrılığın-
                   -başlar kanamaya gece
Gönül yarası acılara tutunur sevdalar
                                        ki aşkı anlatır
 Yanmışlığımın izleri var hala küllerimde

Cenneti anımsatan gözlerinle-
                Hayalimde sen varsın.
Ki, sensiz yalnızlığın gölgesine düştü sevda
Şimdi kaybedişlerin çırpınışları saklı avuçlarımda
Oysa ne hayallerim vardı seninle-
               Henüz ellerinden tutmadığımız.




Ay Doğar, Yar, Gecelere, Çocuk.

Ağlayıp kanatma yüreğimin kıyılarını
Umudum elbisesini giydirdim üzerine
Bana yalnızlığı hatırlatma boğuluyorum.
Üşürsem / bir daha yaşama ısınamam Çocuk.

Umudu sakladığım yıldızlar,/ uzağında Dünyanın
Özlem bulutlarının ardında saklı sevda
Geceleri ağlayıp / çoğaltma gökyüzünde yalnızlığımı
Haydi, yarına kapat/ gözlerini kanatma çocuk.

Deniz mavisi gözlerinden içeceğim umudu
Sen yeter ki, sakla,/ sıcak tut rengini sevdanın.
Birlikte yıkacağız
  Atom güllerinin  
   Sahte çiçekler açtığı dünyayı.
          Özgür yaşanası günler adına, çocuk.

Ot değil ya / gün gelir özüne baktıkça -
 belki kendinden utanır insanlık.
Kaçarken azgın dişlerinden köpek balığının-
 Bir dal arar yarına tutunacak.
Ve o an başlar /
aydınlık günlere giden sınıf savaşı, çocuk.

Gayrı gökyüzünde aramasın yalnızlığın ayak izini
Bir yıldız sağanağına tutulur ki gözler deme gitsin
Baştan sona hürriyeti yazar yıldızlar
       Ay doğar yar gecelere-
            Ana kucağı sıcaklığında, çocuk.


     Tanığım Çaresizlik

Yurtlar bölgesinden el sallarken yaşam.
Demir aldık, Denizlerin limanından.
Ki özgürlüğün duvarları örülmüştü
Gül kızılında umuda bir zaman.

Zulmün soğuk dalgası geçerken
                   -sevda denizinden.
Hürriyet tutkusu dibe vurmuş odtü, de
Kaç celse daha kapanacak bilmem
                                         yalnızlığıma..

Zorbalığa karşı baş kaldırırken
Düşer şehir eşkıyasının pususuna hayat.
Şairlerde ölür, lo şairlerde ölür.
Bir şiir kalır şairden geriye
birde ozanın dilinde yanmış türkü..

İnsan olmak aklıma düşünce, anladım-
Suçluyum yaşadığım için.
Dağlarda susmuş yalnızlığım
  ki Azrail, i konuşur rüzgârın.

Sızılı bir sancı yükselir sınırların ötesinden
Pusudadır cellât vurulurum.
Kan tutar türküleri
şiirler akar dudaklarımdan, kızıl.

Türkü denizin martıları, gayrı yaralı
Bir deli yalnızlık tutar ellerimden.
Alıcı kuşlar dolanır semalarında
                   yurtlar bölgesinin.
Ömür ağacı yapraklarını döker gayrı-
mevsim son bahar-
        Tanığım çaresizlik-
                       ne gelir elden
Şairlerde ölür, lo şairlerde ölür
Konup geçerken, yüreği yaralı denizlerden…..   

 Sevda Yolculuğu

Hangi limana çıkar bu yol bilmiyorum
Yelken açtım gidiyorum  
Sessiz bir mavi koyuluğuna,
Geri dönüş bileti yaktım.

Gelen günlere yüklemeye çalışıyorum aşkı
Ne yana yönelsem, sana düğümlenir çözüm.
Ki, aldırmıyorum artık geçen zamana
Yaşadığım tüm öykülerde, sen varsın.

Deniz mavisi gözlerine açtım yelkeni
Bakışlarında karanfil derinliği-
Dudaklarında menekşe moru tazeliği
Şiirler tutuşur, düşer ardın sıra yollara.

Gönül yarası kabuk bağlar mı bilmem.
İççimde sızısı dinmeyen ağrılar büyüyor.
Dedim ya geri dönüş biletini yaktım.
Gözlerinin mavisinden kurtulsam
kaşlarının karasına çarpar, dağılırım.

Sensizliğe uslanmaz bir çocuk içimde.
Tanımlayamadığım türküler kanıyor
şiirleri tutsak günlere,
Bir bilsen ne kasırgalar yaşadı bende aşk.
Ondandır, sana sürgün duygular
                      Dolanır durur gözlerimde.

Hapis Duygular


Mevsimini yitirmiş baharlardan geldim.
Ümitlerin sıcaklığında sen varsın.
Hatırımda bir adın kaldı,
                              bir de gülüşün.

Günler hep aynı yerden yakar hasreti.
Sebepsiz değildir içimdeki sıkıntı
Derinlerimdeki yangının dumanı, vurur saçlarıma
Yüreğimin sızısı dökülür gözlerimden
 Aklaşır yaşam saçımın telinde.

Ne zaman gözlerinle öpüşse bakışlarım
Usulca bir sızı iner yüreğime
                        Tutuşur duygular.
Kaç şiir yaralanır-  
  vurulur hasretine bir bilsen.

Duygulara karlar yağarken düşerim yollarına,       
Çözülür buzulları gönül dağının
Zemheride başlarsın
 Dökülmeye damarlarımdan

Son bahar yangını, başımda dumanı tüten,
İçimdeki hapis duygular, ayaklandırır hisleri
Dökülür gül dikeninin yarına
 Uç verir ilkbahar sürgünleri.
                       Yeniden yaşanası sevdalara,

Yarına Umut Kalsın


İçimde sonsuzluk denizine kanat çırpıyor duygular.
Nerede soluklanır bilmem bu çırpınış.
Bir daha gelmeyecek günlerin
Sevdalı yanık ezgisi dilimde
Sanki sessiz bir gemi, yaşam
            Hayat limanından demir alan…..

Gözlerin suskunluğuna söz yetmiyor,/ ey sevgili
Sen tükenme ki,
                 Umut var olsun yarına…
Zulmün rüzgârı, ne kadar kuvvetli olursa olsun-
Koparamaz içimden sana olan duyguları..

Hiç bir güç sevda güneşin doğuşuna engel olamaz
Ki ondandır etrafımı çevirmiş çelikten duvarlar
Yüreğimdeki duyguları hapsedemez içine
Gecem gözlerinden öpeceğim
                       Gülüşlerinin aydınlığını…

Hangi bahara pranga vurabilirler ki,            
Son bahara esir düşürsünler bu sevdayı…
Açmasın çiçek, doğmasın güneş,
                             yok, öyle bir şey…
Al birazda yüreğimdeki isyanı oku-
Ki, kıyıları nasıl yeşile yıkar hayatı gör.

Yarının özlemiyle tarıyor gözlerim ufku.
Nesnelerin anlamsız dünyası diriliyor, aşk’a
Karanlığın sessizliğini/ yakar türküler
Akmasını bilmeyen nehir yoktur
                   Ki yarın olmasın…

Doğmasa sensizliğin güneşi doğmaz, anca-
Sana bakmayı unuttuğunda gözlerime
Olmazların korkusu var şimdi içimde
Sensizliği düşünmek zifiri zindan…
Haydi, aç gözlerini ey sevgili,
                               Yarına umut kalsın
Baksana: usulca bir şeyler kopuyor hayatımdan…

Mademki Bu Fetva Bizim. İşte Boynum

Hiç bir tarife sığmıyor-
        Yurdunda sürgün yaşamanın ağrısı.
Lekesi piç olan kalbim, orta yerinde sevdanın
İçimde sır kaldı duygular-
                            İnsan aşkıyla yanan…

Karanlık girdabından geçer iken zamanın
İnancının gölgesine, yaslanmak isterdim
Yarına dair güzel olan her şeyi özlemek
Türkü tadında kucaklamak gelecek günleri

Sevdanın gölgesine sığınarak yaşayanlar
sevgiye inancının sonsuz erdemiyle tutunurlar-
                                                 Yaşama
İmkânsız deyiminin belini kırarak            
Sonun başlangıcına taşımak vardır hayalleri.            
O an yüreğimde hükümsüz kalır dinsel inanç-                            
Hiç bir acı sınırları bu kadar derinden sarsmaz
Şimdi gözlerimdeki
                     Saklımda yakılan ışığı sabahın.

Umut - şuncağız bir şey işte,/
Sarsarak uyandırır, ruhları çivilenmiş dağları.
İçimde dikiş tutmaz isyanlar, dem vurur yarına
Bakmayın yanaklarındaki yağmur fırtınalarına
Gözlerimin sağanağından kopan seller
                    Yıkar surlarını bu şehrin.

Çöktü baharlara düşer yağmur taneleri
Etrafımı çevirmiş kör duvarlar ey sevgili
Sevda seline sözler yetmiyor, yetmeyecek
ODTÜ semalarından yükselmiş
Felaket habercileri misali
                      Tepemde alıcı, kuşlar
Hiç bir ışık yok yarına, öteler sis bulutunda yar.

Biz hiç bir kavgadan vazgeçmeyi seçmedik
Sevdaya kelepçe takılan sabahlardaki
İmkânsızlığı aşılmayı bekliyorduk yar gecelerde
Oturmuş yaramın üstüne
            Kar etmez zulüm karası
Ki, ne akşamın karanlığı var, ne ışığı sabahın…

Baharı düşlerken, felaket tohumlarını ektiler üstüme
Tutulacak biryanı kalmadı yarının
ODTÜ yurtlar bölgesinde imzalanmış infazım.
Şeyh Bedrettin misali imzalıyorum idamımı
Ki, yarınlar hakkıma açılan davalarla dolu.
Mademki bu fetva bizim  işte boynum
Susmuyorum ki kimseler azat etmesin beni…..


İnsan Yaşamak Zor

Bu nasıl bir iştir bu nasıl yaşam
Tutunduğum dallar eğrilip gider
Dağlara vereyim dedin sırtımı
Yaslandığım ağaç devrilir gider

Uyuşturucu oldu zulmün markası
Tehdit edenlerin güçlü arkası
Yurtlar bölgesinde ölüm korkusu
İçimdeki zulüm boy verip gider

Bir zamanlar odtü gönül dağımdı
Halk için haykıran gençlik çağımdı
Özgürlüğe giden ilk durağımdı
Hasretim özümden sıyrılıp gider

Defterlere sığmaz ki ettikleri
Aşıma zehirdir katıkları
Başak tarlasına sürdüm itleri
Ardından yoksulluk haylanıp gider

Yedi nüfus kaldık yurdumda yetim
Kansızlıktan öldü sırtımda bitim
Havlayıp duruyor kapımda itim
Kemikten etlerim sıyrılıp gider

Ozan vurgun’ iyim ne gelir elden
Gayrı koku gelmez solmuş gülümden
Parçalanıp paylanmış bedenimden
Her gelen aç kurtlar pay alıp gider


Zulmü Anlatmak, mı Suç

Minareyi çalan kılıfı bulmuş
Bizde hiç kapanmaz açık hâkim bey
Okumuş cahiller cellâdım olmuş
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

ODTÜ de kırılmış bozuk terazi
Adalet yasaymış hepsi farazi
Haklılığın kapanmıyor yarası
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Hırsız suçsuz kaldı mağdurlar suçlu
Mazluma zulüm eden her şeyden güçlü
Anadolu gibi yanıyom içli
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Ehli beyti sevdim diye suçluyum
Tehditlere doydu gayrı açlığım
Göz koydukları üç kuruş harçlığım
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Damadım alevi dara koydular
Ana bacı bilmez diye kıydılar
İftirayla garip boynum eydiler
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Özerlikte diyorlar böyleymiş işler
Her gelip gecenler bir rüşvet ister
Kansızlıktan öldü sırtımda bitler
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Mademki haksızlar: Haklıdan güçlü
Doğruluğun yolu hep dolambaçlı
İnfaz et beni ki aklansın suçlu
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey

Vurgun, i divane kalmışım naçar
Her önüne gelen bir dava açar
Zorbalar, yoksula boş ömür biçer
Zulmü anlatmak, mı? Suçum hâkim bey
Sende Kalmayı Özledim

Kaşlarının üstüne düşünce kâkülün
Dudaklarından gül suyu tazeliğinde geçerken
Savrulurdum Gülüşlerinin sevgi denizinde
Ben hep çocuk kalmak isterdim gözlerinde

Çıldırasıya yağan yağmurun altında
Sen yüreğinin götürdüğü yere yönelince,
Ben hüküm giydim-
Yüreğimin kuytusunda kaybolmaya.
Ki ben sende çocuk kalmayı özledim..

Oysa öpüşmeyi günah sayan gecelerde
Elim ellerinde sırım sıklım ter dökerken
Hayatıma anlam katan ihtiraslarla, yandım.

Sensiz öte diyarlara taşıdım yalnızlığımı
Bu şehrin ayaza kesmiş sokaklarında.
Yüreğimi cehennem ateşine koyarak gittin..
Bir bilsen nasıl çığlık çığlığa sensiz duygular

Dudaklarımda sızısı saklı Hasretinin
Dalıyorum gecenin ıslak kalbine.
Teninin sıcaklığında yanmak istiyorum,
Dile geliyor sensizliğe tükenişim
Kucaklayarak hayalini:
Sensizliğe sarılarak öpüyorum kara geceyi

Yokluğuna avunmalar kalıyor yarına
Anılarımı salıyorum gün doğumuna
Akşamlar sen olup yeniden düşüyor kapıma
Başlıyorum sensizliğe yanmaya
Gecenin buz tutmuş dehlizinde

Düşlerimde sen olan uykuları özledim.
Aç gözlü on sekizlik delikanlılığımı,
Günün ağardığı yere soluksuz düşmek uğruna
Dizlerine başımı yaslayıp, aşk dilenmeyi-
Ben sende çocuk kalmayı özledim..

Abdullah Oral



Şimdi Seni Sevmek Vardı

Seni nasıl özledim bir bilsen
Susuz toprağın yağmura hasreti misali-
Ne zaman aklıma düşsen/ tutuşuyor duygular
Gözlerimde Yağmur olup –
Sızıyorsun dudaklarımdan.

Şimdi yanında olup:
Öpmek vardı yanaklarından
Sevda Nehir’ine dayayıp dudaklarımı, su içer gibi

Şimdi duman olmak vardı içtiğin sigarada
Her nefes alışında içine dolmak
Derinden den soluklanmak vardı-
Hiç hesapsızca dudaklarında gezinmek…….

Şimdi delicesine damarlarından akarak
İnmek vardı gözlerinden yüreğine.
Kalbinin derinlerinde oynaşmak aşk ile.

Simdi seni sevmek vardı./yüreğimin kızıllığınca
Dudağın dudağımda nefes nefese
Bedenimin bedeninde alevlendiğinde
İçine girerek sana kilitlenip dökülmek….

Geceye yayılan aşk fırtınasından sonra
Ter olmak vardı sabahlara soluksuz dökülen
Seni sevmek vardı, Günün ağardığı yerden-----,
Yine seni sevmek/ bitimsiz bir aşkla yeniden……

Yeni Başlangıçlar


Çekilmez Yalnızlıkları Ekip Yüreğime
Nereye Böyle Ey Sevgili

Demek sende gidiyorsun ha
Ellerimi boş gecelere bırakarak
Dökerek gözlerimden hasretini

Bilmez misin
Sensiz sızılı bir nehir olur gözlerim
Yüreğim
Vurur kendini
Kıyılarına sevdanın.

Demek yürümedi ha
sende bu sevda.
Çoğalırsak sınırlarımı çürürdü
Büyük aşkların yüreğinde.

gidiyorsun demek:
Öyleyse,
çağır gelsin çiğ döken sabahları.
ayak izlerini toplayıp
silip götürsün ardından.
ötesi yok ağıtların.

Yangın yaraları üzerine dökülür
Yalnızlık ağrıları.
Çığlığı yarım kalmış
bir ömür sürüklüyorsun ardında
hasretin vurulup düşüyor uykularıma..

Demek gidiyorsun ha
Bir kalemde silerek sevgileri
Al avuçlarıma sinmiş gülüşlerini de götür.
Dayanamaz sensizliğe
kırılıp dökülür sensiz kalırsa bende.

Terk edilmiş aşklar
Yaşanmamış sevdalar der iken
Ağır ağır büyüyor bendeki yara
Son çırpınışları içimdeki serçenin
az sonra susar kalemim..

Dişliyorum yüreğini karanlığın
Geceler düşüyor yollara çığlık çığlığa
Aşkı nereye gizlemeli
Sevgiyi yaşamak yasak iken gönlünce.

Şimdi senden geriye
Yalınız üşümüş bir beden kaldı
Rüzgarlar hala adını fısıldıyor kulağıma..
Yüreğim herkesin sırtını sıvazlayıp
acıdığı bir yetim sensiz şimdi….




Yasak Doğduğumuz Uzak Topraklar

Bir yana geçip’te bakarken özlem
Açı bir tebessümle başlar her şey
Doğduğumuz yerde doymadığımızdan
Gurbet:
Yosun gibi yapışır içine insanın.

Ayrılığın tesellisi gülüşler
Yarı ağlamaklı dökülür gözlerden
Kan çanağı olur kanayan sızı içinde
Ellerinden endişesi dökülür
       Bir daha kavuşamamanın

Unutulmaz gülüşlerin
              Saplanıp kalır gözlere
Geçmişe baktıkça kanarız içten;
Alışılmışlığa yer yoktur
uzaklara dalıp gitmelerde,

Sonradan netleşir
      Kafamızdaki soru işaretleri
Ki, avutulmaya çalışılır yürek sızısı
       Eksilmişliğinizin acısıyla.
Nafiledir bütün serzenişler

Yarını mümkün olmayan
Düşlere sığdırılmaya çalışılır an’lar
        bahaneler üretilir ya unutmak için
          Sonra kendine /kendinde inanamazsın.

Yurdunda Sürgünlük ağrıları_
oturur yanı başına bir daha kalkmaz
Taşımaz yıllar yorgunu ayaklar bedenini
Ki, varıp gitsen doğduğun topraklara.

Son nefes dudaklara tutunurda
            Eksoz gazlarından süzerek_
Dağlarım kokusunu çekeriz içimize.
Başlar karanfil kokulu hasret
Vurulur kalırız gelinciklerin kızıllığına.

Bazen ağır gelir
Soluduğun nefesleri anımsamak
Ağır gelir: yaşadığınız yerleri görememek
Alıp başını çekip gitmek istersin
Bir daha gelmemek üzere_
                  Dönüşü olmayan diyarlara.
.
Gayrı yasaktır doğduğumuz topraklar.
Beylerin ayaklarını öpmedik diye
__Hüküm giymiştir insanlık onurun.
Yasaları yapanlar_
             Onaylamışlar köleliğini.
Ki, yasaktır sana gayrı kendi ellerin






Zulüm el verdi dağlardan
Kaşım üstünde, yuvalandı mavzer kurşunu
Vurulup düşmüşüm örgüsüne saçlarının.
Göksüme düşen çığlık/ yankılanır dağların başına,

Sevda türkülerinde bulduk kendimizi,
Karanlık gecede, el verdik, tutunduk yıldızlara
Bu dağlarda en güzel türküyü kurşun söyler
Halay tutar acılar çoban ateşi gibi

Şehirlerde bozguna uğramış bütün yeminler
Yasını tutarım mavzer sesinde ölenlerin
Suya hasret toprağın, yağmurla vedalaştığı gibi.

Dolun ay azaplığında karanlık gecelerde zulüm
Belirsizliğe boyun eğmiyor,/ umut dolu bakışlar
Yarınsızlığa, parçalanarak-
Büyümeye devam ediyor yüreğimde ağıt.

Yıldızlar, yararlar gecenin göğsünü ki,
Yol verirler ışık saçarak dağlarda umuda.

Bu kadarmış işte,/bir ömre biçilen zaman,/ demedik hiç.
Ayrılığa yoğrulmuş sözler notalanır dillerde
Düştüğüm yerde çoğalarak büyür direniş türküleri.

Ki, biz seher rüzgârında,
Kaç kez vurulduk kaldık.
Şimdi geceyi üşütüyor,/çıplak bedenim dağlarda…..                               
Ve su gibi akıyor avuçlarımdan
yeni başlangıçlara yeni hayatlar hala …….

Evrenin yasalarındandır,/ hiç bir şey dibe vurmadan yeni başlangıçlara yönelemez,/ bu doğanın diyalektiğine tersinden bakmak, ve kendimizi aldatmak olur.
Elbette yeni başlangıçlar olacak, ama, önce tüm dünyada, emek dibe vuracak, ve yeni başlangıçlara yönelecektir arayışlar, ki- o gün geldiğinde hiç kimse kendini bundan kurtaramayacaktır …….

ODTÜ, Kabemdi.

Bir çıkmaza vardı gitti de yolum
Ateşin içinde sel yaralanır
ODTÜ de zalimler eline düştüm
Konuşsan söz yanar dil yaralanır

Ederi kaç para bilmem çulumun
Aç kurtlar üstüne durmuş yolumun
Silahı iftira kanlı zalimin
Bülbül ahu zarda gül yaralanır

Hani Denizlerim Mahir Çayanım
ODTÜ de faşizme helalmiş kanım
Beynimde meşale oldu isyanım
Ateş duman tutmaz kül yaralanır

Ellerin Kabesi Arap’ın çölü
Benim Kâbe’m ODTÜ, üç Denizgülü
Dinim devrim iman halkımın yolu
Kurulur pusular yol yaralanır

ODTÜ de zalimler sarmış her yanı
Ne yaptık ki size gördük bu kini
Arap felsefesi nedeyim Dini
İçimde kor ateş çöl yaralanır

Her köşe başına hırsız koymuşlar
Garip abdal, halkı böyle soymuşlar
Bilimin adını rüşvet saymışlar
Tam kürekten kırık kol yaralanır

Anneme Mektup
Bırakmıyorlar ki Yaşayayım ANNE

Seni toprağa koyup hemen döndüm diye üzülme anne
Bırakmıyor ki Ankara da açılan davalar
Senin için biten yaşam bizim için devam ediyor hala anne

Yüreğim satırları taşımıyor anne / bu koca şehirde sensiz yapayalnız
Yine hüzün koca yaşamdan geriye kalan/ gözlerimden sana sürgün sular dökülüyor
                              Sensiz yaşamak ölümüm öteki adı anne.

Tükenmişliğimle başladım diye söze, üzülme anne
Ne yapayım: alıcı kuşlar can talep ediyor başımda
Aç kurtlar etime üşüşüyorlar daha hesabımız bitmemiş ODTÜ de
                                  Bırakmıyorlar ki yaşayayım Anne.

Her önüne gelen bir dava açıyor
Kim diye sorma biliyorsun -damadıma iftira atanlar
Beni ve çocuklarımı uyuşturucuyla tehdit edenler: katlime fetva çoktan vermişler
Bu can gayrı benim değil kurtlar sofrasında kalmışım, - bir kurban aranıyor ki ODTÜ, ye aklansın
                                                  Hırsız suçsuz: sucum insan olmak anne….

Düşmüşüm karanlık kanatlarına zamanın
Acımıza saygıyı unutturdular anne- ölülerimizi sahiplenmeyi
Sensizliğin acısı tarifi imkânsız bir imge………….
Oysa senin hayalinle de olsa sevdası kalbimin orta yerinde yaşamın
                                                  Bırakmıyorlar ki yaşayayım Anne.

İnsan olmanın en ağır bedeli biçilmiş adıma - yüreğim hükümlüsü yaşanacak tüm acıların
Hangi dala tutunsam eğiliyor,  kalemler kırık ne yana dönsem bıçağın ağzındayım-
                                  Boynum cellâdın masat tutmaz baltasında anne.

Şimdi sensizliğe üzgün olmak /Koca sevdadan geriye kalan
Sanma tükenmişliğimle yanarım- susmayışların bedeli ölümmüş anne.
Yapılan bakıları unutmamak- korkularını, zulmü anlatmak suçmuş-
Ki imkânsızlıkları yıkıp geçerdik bir zaman - sonun başlangıçlarına taşımak için hayalleri
                   Affet gayrı gücüm kalmadı, Bırakmıyorlar ki yaşayayım ……….
                                                               Yaşamak zoruma gidiyor Anne.


27 kasım 2007 de Annemi toprağa verdim ve 28 kasımda ODTÜ yöneticilerinden birkaçının kantin soygununu unutturmak için adıma açtığı davaya yetişmek için geriye döndüğümde o gece rüyamda annemi gördüm onu toprağa koyup ölmesini beklediğimi ve ölümünden hemen sonra kendini toprağa koyarak kaçtığımı ima eden düşlerle uyandığımda kan ter içinde karşımda yukarıdaki şiiri buldum köyden geldiğimde bilgisayarın başında içim geçmiş sızıp kalmışım….

Önce damadıma alevi olduğu için iftira ettiler sonra kantin soyuldu yurt kamera kayıtlarının izlenmesi için ısrar edince kantin işletmesini fesih ederek ODTÜ den gitmemiz istendiler
 Aksi takdirde ODTÜ denetleme kuruluyla kantine gelerek kendi bırakacağı uyuşturucuyu buldum diye denetleme kuruluna rapor tutturacağını söyleyen yetkili kişinin tehditleri sonunda onların hazırladığı fesih sözleşmesini imzaladım.
Ve sözleşme imzalandıktan sonra kantin başka birilerine devredilene kadar ODTÜ de olmak zorunda idik ve bana yapılan tehditleri gerçekleştirmelerinden korktuğum için yaşadıklarımı antolojide sayfamda yayınladım ki dediklerini yaparlarsa daha önceden bunu antolojide anlatmış olduğumu göstererek kendimi kurtaracaktım.
Antolojideki sayfama birileri girerek bana damadım için anlattıkları iftirayı ben onlar için yazmışın gibi göstererek yazdığım yazıları değiştirip birer çıktı almışlar ve kendileri damadım hakan için bana anlattıkları iftirayla damadımı ODTÜ ve kantinden uzaklaştırdıkları halde ben onlar için yazmışım gösterdiler ve ardından da başladılar hakaret davaları açmaya.

Oysa aldıkları çıktılarda bana yapılan uyuşturucu tehditleri silinmiş ve kamera kayıtlarının izlenmesini istediğim için kantin sözleşmesinin fesih ettirildiğini yazmıştım silinmiş.


leşme